10 Ekim 2013 Perşembe



                                             ANNA


biz her şeye, esirgeyen ve bağışlayan, çokça esirgeyen ve çokça bağışlayan, hep esirgeyen ve hep bağışlayan rabbin adıyla başlayan adamlarız anna.
büyücülerin, haramilerin, borsacıların, reklamcıların, korsanların, işgalcilerin, bankacıların elinden kurtulmamız da bundan.
sanayi devriminde bile, karanlık, rutubetli, çok bağırışlı, çok nefessiz, çok sabahsız, çok aşksız, çok çiçeksiz, çok neşesiz, çok kitapsız bir fabrikada hayatta kaldık sırf bu yüzden.

piyasaların hınçla dolu iniş çıkışlarına kalbimiz dayanıyor bir şekilde. kalbimiz derken, ilk gençliğimiz, sakalımız, bir kasetin iki yüzüne de ardarda kaydedip dinlediğimiz şarkımız diyorum aslında.

işte böyle yaşıyoruz ve yaşamak da sana dair uzayıp giden bir özleme dönüşüyor.
insaf et anna!
gidelim buradan.

senin masumiyetini, bilgelik zamanlarından kalma sırları, dünyanın bütün sabahlarını yanımıza alıp da gidelim.
hesap etmeden, haritaya bakmadan gidelim.
ölelim diyecektim az kalsın. ölmeyelim. hiç ölmeyelim anna.
sarılalım diyecektim az kalsın. içimden böyle şeyler de geçiyor işte. sarılalım, dudakların…
tamam sustum.

gitmek istemezsen bir şiir miktarı kadar otursak diyorum. şiir kalsın istersen, sadece otursak. oturmasan da olur benimle, sadece ellerimi tut. ellerimi tutma dilersen sadece yüzüme bak. yüzüme bak ama anna, yüzüme bak. gözlerime bak, gözlerimin içine bak.
gözlerim biraz karanlık. içinde cenkler, ayinler, kesik damarlar, kapıları yumruklayışlar, cipralexler, turgutlar, edipler, sezailer, siyahlar, beyazlar, uykusuzluklar, bitmeyen başağrıları, bildirilerin öfkesi, duvarlara uzun dalmışlıklar var.
gözlerim biraz yorgun. içinde bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler, bekleyişler…

bekleyişler anna. köylü çocukların parasız yatılı sonuçları mesela. nişanlısı askerde kızlar, kızı ölüm orucundaki baba, babası tersanede oğul, oğlu şizofren anne.
hepsini sayamam gerçi, utançlarım da var. ama geçecek hepsi, geçecek. şifalı gözlerin her şeyi iyi edecek.
gözlerimin içine bakmaktan korkma anna.
sen adımını attığın andan itibaren hira dinginliğine dönüşecek ortalık.

tanrı bizimle de konuşur belki…

14 Eylül 2013 Cumartesi




                                          İNCECİKTEN BİR KAR YAĞAR
                                                     CENGİZ ÖZKAN  

31 Ağustos 2013 Cumartesi


Geçmiş Gün











Dalından çiçek sulardım ben,
Cennetten ilk vazgeçtiğim günlerde.
O günler günah bilmediğim vakitler,
Yollardan korktuğum, uçamadığım günler.

Bıraksalardı beni,
Bir izin verseydi babam, uçardımya,
Olmaz öyle, çocuktum.

Söğütleri köksüz bilirdim ben,
Şeytanları dilsiz, Afrikayı susuz.
O günler ki karıncalara binip, 
Yerin yedi kat altına indiğim günler.

Düşebilseydim arza, inseydim yedi kat altına yerin,
Kapıları açardım belki,
Olmaz öyle, açar tutmazdı elim.

Ellerimi açıp gökyüzüne acil cevap beklerdim ben,
Gerçekte kaybolup, gayba düşerdim.
Nehirlerin doğurganlığına inanırdım o günler
Akıntıya rağmen köpük olurdum.

Olsaydımya ben bir köpük, 
Su damlası, hava, ya da güneşten bir parça,
Yahut Sahrada kum tanesi. 
Nasip işte,

İnsandım ben. 
   




İşte Öyle Yaşamak Diye Bir Şey










Yaşamak,
Umursamadan kimseyi ve hiçbir şeyi.
Düşünmeden hakkında düşünülenleri
İlkel zamanlardaki gibi,
Yağmura aldırmadan yaşamak.

Yaşamak,
Aslında zor zanaat
Gururunu lügatından atarak
Onurlu yaşamak,
Seslere inat yaşamak.

Yaşamak,
Kalbe geleni kalpte yaşatmak,
Acı çektikçe aşka susamak.
Aşkın onuruna dokunacağını düşünmeden,
Göğüsünün ortası yandıkça, inadına aşık olmak,
Meraklı bakışlara aldırmadan,
Anlaşılamama korkusunu atıp üstünden,
Uçlarda yaşamak.
Farkedilmeden yaşamak.


Yaşamak,
Çiçeklerle konuşmak,
Bazen deli olmak başkalarının gözünde,
Normal olmanın onlara ters düştüğü günlerde
Hep ters olmak,
Kapanmayan yaralarına inat,
Daha da büyük yaralar açmak, derinlerde.
Karanlıkların büyüsünü bozmamak.
Tersliklere rağmen değil,
Tersliklere uyarak yaşamak.

Yaşamak,
Susmak için yaşamak,
Konuşulanlara İnat,
Çığlık gibi, büyük susmak,
Bütün zorlayıcı etkilere,
Konuşmak için yaratılmış diline rağmen,
Tokat gibi susmak, yaşamak.
Yaşamak,
Baş ağrılarına rağmen yaşamak
Beyinini kemiren düşüncelerle
Bazen sus ihtarlarına
Bazen konuş ricalarına rağmen yaşamak,
Vicdanında yer eden acabalara aldırmadan,
Unutmadan ve hatırlamadan yaşamak.

Yaşamak,
Beyazlar içinde ak-pak yaşamak
Her an hazırlıklı,
Birini bekliyormuşsun gibi
Kanatlanıp da uçacakmış edasıyla,
Kefene inat değil kefenle beraber yaşamak.
Ölümün, bir sondan ziyade
Bir başlangıç olduğunu bilerek
Ölümü bekleyerek,
Ölümü severek,
Göklere inat değil,
Göklerle yaşamak,
Göklerde yaşamak…